Osmanlı’da sokak hayvanlarına verilen değeri gösteren en güzel mesleklerden biri olan hayvancılığı tanımak ister misiniz? Mancacı nedir ve kime denir?
Osmanlı kültüründe hayvanların önemi büyüktü ve hayvan haklarının korunmasına yönelik önemli çabalar vardı. Kuş yuvalarının tahrip edilmesinin günah sayılması, güvercinler için binalara su yalakları yapılması, kedi ve köpekler için vakıf kurulması, Osmanlı döneminin ilk hayvan hastanesinin kurulması gibi hayvan hayırseverliğine pek çok örnek verilebilir. Mancacı aynı zamanda sokak hayvanlarının aç kalmasını önlemek amacıyla kurulmuş bir meslek türüdür. Manca kelimenin tam anlamıyla kedi ve köpek maması anlamına gelir. Manca satıcısının görevi bu hayvan yemlerini takas yoluyla satmak ve karşılığında sokak hayvanlarını beslemektir. Mancacı kimdir ve kime denir? Osmanlı’da sokak hayvanları için yapılan çalışmalar nelerdi? Osmanlı tarihine girip sizler için keyifli bir tarih içeriği hazırladık…
Maniheizmin Önemi
Manca kedi köpek maması olarak bilinir ancak manca çiftçiliği sadece kedi veya köpeklerin aç kalmasını önlemek için kurulmuş bir meslek grubu değildir. Bu meslek loncaya bağlı olmaksızın ortaya çıkmış ve gönüllüler tarafından yapılmıştır. Bu insanlar sokakta yaşayan tüm hayvanları beslemek ve yaşam kalitelerini artırmak için çalıştılar. Hayvanları korudukları gibi insanların da yabani hayvanlardan zarar görmesini engellediler. Manka yapımcılarının en önemli görevlerinden biri de özellikle kış aylarında dağlarda yiyecek bulamayan kurt, tilki, çakal gibi insanlara zarar verebilecek hayvanları beslemekti. Mancacı, takas yoluyla satın aldığı et ve kemik gibi yiyecekleri, yabani hayvanların açlıktan ölmesini ve kente gelmesini önlemek için dağların eteklerine bırakırdı. Bu sayede Osmanlı Devleti’nin hiçbir yerinde aç hayvan kalmaması, hayvanların ve insanların güvenli koşullarda yaşaması için çaba gösterildi.
Mancacı Mesleği Nasıl Doğdu?
Mancacılar, tekkeye bağlı olmaksızın, sokak hayvanlarını beslemek için özel olarak çalışan insanlardı. Bu insanların ortaya çıkışını anlayabilmek için Osmanlı halkının sokak hayvanlarına ne kadar önem verdiğini incelemek gerekir. Osmanlı halkı öncelikle sokaktaki köpeklerin kendilerini koruduğuna ve bu köpekleri beslemenin bir ödül olduğuna inanıyordu. Öyle ki birçok insan kedi ve köpeklerin yemesi için evlerinin önüne mama bırakırdı. Özel bir meslek olan manca çiftçiliğine ilişkin bilgiler çoğunlukla gezi kitaplarından elde edilmiştir. Ne zaman ve nasıl doğduğuna dair kesin tarihler bulunmamakla birlikte pek çok yabancı eserde Türklerin sokak hayvanlarına verdiği önemden ve çok ilginç bir meslek olan manca çiftçiliğinden bahsedilmektedir. Örneğin büyükelçilik heyetiyle birlikte İstanbul’a gelen Wratislaw, bu meslekle ilgili şunları söyledi:
Şehirde dolaşıp ‘kedi köpek manca’ diye bağırarak satmak adettendir. Türkler bu satıcılardan aldıkları mamayı köpekler arasında adaletli bir şekilde dağıtıyor ve kedilerin haklarını da unutmuyor.
WratislawMancaci kime denir?
1800’lü yıllarda ülkenin hemen her bölgesinde mancacı görmek mümkündü. Bu kişiler manca sattıklarından dolayı sokaklarda ‘mancacı’ diye bağırdıkları için isimleri mancacı olarak kaldı. İsimleri tarih kitaplarında da köpek besleyici, hayvan besleyici gibi isimlerle geçmektedir.
Bu kültür yabancılardan da oldukça ilgi gördüğü için sadece bu konuda yazılmış eserlere rastlamak da mümkün. Catherine PINGUET, “İstanbul Köpekleri” adlı eserinde köpek yetiştiriciliği mesleğini ve Türk insanının hayvan sevgisini ve şefkatini konu alıyor. Bugün bile Türklerin bu davranışları dikkat çekiyor ve birçok yabancı kanalda Türklerin hayvanlara neden bu kadar önem verdiği gibi konular yer alıyor.
Mesleğin doğuşu hayvan besleyerek maddi kazanç elde etmek değildir. Bir kaynak, köpek mamasının her şeyle değiştirilebileceğini ve bunun büyük bir zevk olduğunu anlatıyor. Manca mesleği, Osmanlı insanının tüm hayvanlara verdiği değerin ve onların canlarını koruma çabasının kanıtıdır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Hayvanların Önemi
Manca çiftçiliği, Osmanlı insanının sokak hayvanlarına verdiği değerin en güzel örneklerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Ancak Osmanlı Devleti hayvan haklarının korunması konusunda önemli çabalar sarf etmiştir. İşte tarihimizde hayvanlara verilen önemi gösteren gelişmeler:
Osmanlı’da kedi ve köpeklere dokunulmazdı. Hayvanlara karşı merhametli olmamak ve fedakarlık yapmamak günah sayılıyordu. Güvercin ve güvercinler kafeslere kapatılmıyor, besleniyorlardı ve evlerini yağmalamak günah sayılıyordu. Kuşlar için binalara su yalakları yapıldı. Osmanlı’da ilk kez Dolmabahçe’de kuş hastanesi, Üsküdar’da da kedi hastanesi kuruldu. Bu dünyada bir ilkti. Hayvan hastanesi Osmanlı Devleti tarafından Bursa’da “Sevgili Leylekler Evi” adı altında kurulmuştur. Hastanenin kuruluş amacı sonbaharda geri dönemeyen ihtiyaç sahibi leyleklerin korunmasıdır. Cami ve mezarlıklara hayvanlar için suluklar yerleştirildi, kuş evleri yapıldı. Sadece sokak hayvanları değil, onlara sahip olan hayvanların hakları da korundu. Bu dönemde yük taşımakta kullanılan at, katır ve develere aşırı yük binmesinin önlenmesi amaçlandı. Bu nedenle polisin aşırı yüklenmiş bir hayvanı gördüğünde onun mağdur olmasını engelleme ve hayvanın dinlenmesini sağlama hakkı vardı.
Polis memurlarının, hayvanların sahipleri tarafından nasıl beslendiğini kontrol etme hakkı olduğu gibi, onlara iyi bakılmadığının anlaşılması halinde para cezası uygulama hakkı da vardı. Osmanlı’da yük taşıyan atların haftalık tatilleri vardı. Ağır yük taşıyan atların Cuma günü öğleden sonra tatili vardı ve bu dönemde onlara binmek yasaktı. Top çekmek için kullanılan sığırlar yaşlanınca satılmıyor ve çalıştırılmıyordu. Aslında onlara bu hayvanlara iyi bakmaları için maaş veriliyordu. Abdülhamit Han döneminde ortaya çıkan kuduz salgını sırasında köpeklerin boğulması veya toplanıp gönderilmesi yönünde herhangi bir karar alınmadı. Dönemin padişahı III. İstanbul’da Kuduz Enstitüsü’nü açarak köpeklerin tedavisi için çalışmalara başladı. Osmanlı Devleti’nin yanı sıra Osmanlı halkı da hayvanların haklarının korunması için çaba harcadı. Sultan II. Mahmut, İngiltere Büyükelçisi’nin köpek saldırısına uğraması üzerine sokak köpeklerini şehirden uzaklaştırmaya karar verdi. Ancak halk isyan ederek köpeklerin şehir dışına gönderilmesini engelledi.
Sürü mesleğinin ortaya çıkması ve tüm hayvanların güvenli bir şekilde yaşaması, hem Osmanlı hükümdarlarının hem de halkın hayvanlara verdiği değerden kaynaklanmaktadır. Tarih boyunca Türklerin hayvanlara verdiği değeri gösteren araştırmamız hakkında yorumlarınızı ve araştırmamızı istediğiniz farklı konularda fikirleriniz varsa paylaşırsanız seviniriz.